İnsanın Anlam Arayışı Kitabından 68 Alıntı

Feyza Betül Bal
8 min readFeb 29, 2024

--

NOT: Alıntıların sonunda parantez içindeki sayılar, alıntının bulunduğu sayfa numaralarıdır. Lakin farklı yayınevi basımlarında sayfa sayıları farklılık gösterebilir. Benim okuduğum kitap başta bulunan resimdekidir.

💜 İYİ OKUMALAR 💜

1. Yaşamak acı çekmektir ve hayatta kalmak acıda bir anlam bulmak demektir. Yaşamın anlamı varsa, ısdırap ve ölümün de anlamı vardır ancak kimse bir diğerine bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bu anlamı kendi bulmalıdır ve bu cevabın gerektirdiği sorumluluğu kabul etmelidir. Bunu başaran insan tüm aşağılayıcı durumlara rağmen büyümeye devam edecektir. (11)

2. Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanabilir. — Nietzsche — (11)

3. Muhabir: Kitabınız gerçekten çok satan oldu, bu başarı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Dr. Frankl: Kendi hesabıma kitabımın çok satan olmasını kendi başarım ve kazancım olmasından çok çağımızın sefaleti olarak görüyorum: Yüz binlerce insan, adı hayatta anlam bulma arayışı olan bu kitabı alıyorsa, bu sorunu saç diplerine kadar hissediyor demektir. (13)

4. Başarıyı amaçlamayın; bunu ne kadar amaçlayıp hedef haline getirirseniz, elinizden o kadar kolay kaçırırsınız. Mutluluk gibi başarı da kovalanamaz: Kendisi ortaya çıkmalı ve bu sadece insanın kendisinden daha büyük bir davaya bağlanmasıyla veya insanın kendisinin dışında bir insana tesliminin yan etkisi olarak gerçekleşebilir. Mutluluk kendiliğinden ortaya çıkmalıdır ve aynısı başarı içinde geçerlidir; onu önemsemeyerek ortaya çıkmasına izin vermelisiniz. Vicdanınızın size dikte ettiğini dinlemenizi ve bunu bilginize en yüksek seviyede kullanarak takip etmenizi istiyorum. Bu sayede uzun vadede bunu görebilirsiniz. Uzun vadede başarı sizi takip edecektir çünkü onu düşünmeyi unuttunuz.

5. Psikiyatride “af yanılsaması” adı verilen bir durum vardır. İdama mahkum edilmiş bir insan infazından kısa bir süre önce bile son dakikada affedilebileceği yanılsamasına kapılır. (24)

6. Mantığını kaybetmene yol açan şeyler vardır ya da kaybedecek bir mantığın yoktur. — Lessing — (33)

7. Anormal bir duruma anormal bir tepki normal bir davranıştır. (33)

8. İz bırakmayan bir darbe, başka bir durumda iz bırakan bir darbeden daha çok acıtabilir. (37)

9. Dayakların en acı verici yanı içinde barındırdığı hakarettir. (37)

10. Vae victis : Mağlup olan kahrolsun. (48)

11. Gerçek ya da değil, bakışları o sırada doğmakta olan güneşten daha parlaktı. (50)

12. Hayatımda ilk defa bir çok ozanın söyledği, onca düşüürün nihai bilgelik olarak öne sürdüğü hakikati gördüm. Hakikat şuydu; sevgi, insanın ulaşabileceği en yüksek ve en büyük hedefti. O anda, insan şiirinin, insan düşünce ve inancının ayırt ettiğği en büyük sırra haiz oldum: İnsanın kurtuluşu sevgiyle ve sevgidedir. Elinde hçbir şeyi kalmamış bir insan dahi, kısacık bir an için bile olsa, sevdiğine ilişkin düşüncelerden asıl mutluluk duyabileceğini anladım. (50)

13. Melekler sonsuz bir görkemin ebedi düşüncesinde kayboldu. (50)

14. Artık çok iyi öğrendiğim tek bir şey biliyordum: Sevgi fiziksel bir varlık olarak, sevilen bir kişiden çok öteye gidiyordu. En derin anlamını tinsel varlıkta, iç benlikte buluyordu. (51)

15. İnsanın acısı gazın hareketine benziyordu. Belli miktarlarda gaz, boş bir kutuya pompalandığında kutu ne kadar büyük olursa olsun onu tamamen ve eşit dağılım göstererek doldurur. Aynı şekilde ıstırap da ister küçük iste büyük olsun insan ruhunu ve bilincini tamamen doldurur. Bu yüzden de insan ıstırabının “boyutu” tamamen görelidir. (56)

16. Bir gün zengin ve güçlü bir İranlı, uşaklarından biriyle bahçede karşılaşmış. Uşak, Azrail ile karşılaştığını ve onu tehdit ettiğini söyleyerek bağırmış. Efendisine, kendisine en hızlı atını vermesi için yalvarmış, böylece Tahran’a aynı akşam varabilecekmiş. Efendi kabul etmiş ve uşak ata atlamış. Eve dönen efendi Azrail’le kendisi karşılaşmış ve ona sormuş: “Neden uşağımı korkutup tehdit ettin?” Azrail yanıtlamış: “Tehdit etmedim, sadece onunla bu gece Tahran’da buluşmayı planlarken burada karşılaştığım için şaşırdığımı söyledim.”

17. İnsanın içsel değerine ilişkin bilinci daha derin, daha manevi şeylere bağlıdır ve kamp yaşamı tarafından sarsılamaz fakat tutsaklar bir yana, özgür insanlardan kaçı bu bilince sahiptir ki? (74)

Not: Yazar bir zamanlar NAZİ toplama kamplarında tutsak hayatı yaşamış bir Yahudiydi. 18, 19 ve 68. alıntıların anlaşılması için bu bilgi gereklidir. İyi okumalara devam!

18. Biz toplama kampında yaşamış olanlar, barakalar arasında gezerek diğerlerini teselli etmeye çalışan ve elindeki son ekmeği paylaşanları hatırlayabiliriz. Sayı olarak az olabilirler ama her şeyi elinden alınmış bir insandan alınamayacak bir şey olduğunun knıtını oluştururlar: İnsan özgürlüğünün son kalıntısı olan, koşullar ne olursa olsun kendi yolunu seçme tutumunu. (77)

19. Her zaman bir seçim yaparız. Her gün her saat bizi özvarlığımızdan, içsel özgürlüğümüzden soyutlamakla tehdit eden güçlere boyun eğmeye ya da eğmemeye yönelik bir tercih sunulur bize ve bu da özgürlük ve onurumuzdan vazgeçerek, koşulların bir oyuncağı olup olmayacağımızı belirler. (77)

20. Beni korkutan tek şey çektiklerime değmeyecek olmaktır. — Dostoyevski — (77)

21. Hayata anlamını ve amacını veren ve insandan asla alınamayacak olan ruhsal özgürlüktür. (78)

22. Istırap, kader ve ölüm gibi yaşamın alaşağı edilemez bir parçasıdır. Istırap ve ölüm olmadan insan yaşamı tam anlayamaz. (78)

23. İnsanın kaderini ve barındırdığı tüm ıstırabı kabul etme biçimi, kendi çarmıhını yüklenmesi ona en zorlu koşullarda bile yaşamına derin bir anlam katma olanağı sunar. (78)

24. İnsan her yerde kaderle yüzleşir ve kendi ıstırabından bir şeyler kazanma şansını elde eder. (79)

25. Kendi geçici varoluşunun sonunu göremeyen insan, hayatta nihai bir hedefi de amaçlayamıyordu. Yaşamayı, normal bir hayat süren insanın aksine, geleceğe ertelemişti.

26. Gelecekte bir hedef göremediği için kendini çöküşe teslim eden bir insan, geçmişe dönük düşüncelerle meşgul olmaya başlar. Başka bir bağlamda, şimdiki zamanı tüm dehşetiyle daha az gerçek kılmak için geçmişe bakma eğilimi gösterir. (82)

27. Hayat dişçiye gitmeye benzer. Daha kötüsünün geleceğini düşünürsün ama en kötüsü geride kalmıştır bile. — Bismarck — (83)

28. Hayatı içsel galibiyetlere dönüştüren deneyimlerden bir zafer çıkarılabilir veya insan mücadeleyi görmezden gelip tamamen bir ot gibi yaşayabilir. (83)

29. “Affectus, qui passio est, desinit esse passio simulatque eius claram et distinctam formamus ideam.” Yani bize acı veren duygular, onun berrak bir resmini çizdiğimiz anda acı olmaktan çıkar. (85)

30. İnsanın zihinsel durumu (zihinsel durumu veya bunların yokluğu) ile bağışıklığı arasında ne kadar sıkı bir bağ olduğunu bilenler, ani umut ve cesaret kaybının ölümcül bir etkisi olabileceğini kavrayabilirler. (86)

31. Hayatında bir anlam, bir amaç, bir hedef bulunmadığını, bu yüzden de devam etmesine gerek lmadığını söyleeyn kişiye acıyın; yakında kaybolacaktır. Tüm destekleyici argümanları reddeden insanın tipik cevabı şöyledir: “Artık hayattan bekleyecek bir şeyim kalmadı.” İnsan buna nasıl bir cevap verebilir? (87)

32. Gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şey, hayata yönelik tutumumuzun değişmesidir. Kendimizin de bunu öğrenmesi ve dahası umutsuz insanlara hayattan ne beklediğimizin önemli olmadığını, önemli olanın hyatın bizden ne beklediği olduğunu öğretmemiz gerekir. Hayatın anlamını sorup durmak yerine, kendimizi her gün ve her saat yaşam tarafınan sınanan insanlar olarak düşünmemiz gerekir. (87)

33. Hayat, nihai olarak sorunlara yönelik doğru cevaplar bulmak ve her bireyin sürekli karşısına çıkardığı görevleri tamamlamaktır. (88)

34. İnsan, kaderinin acı çekmek olduğunu fark ederse, ıstırabı kabul etmeyi de bir görev olarak benimseyecektir; bu onun tek ve kendine özgü görevidir. Kimse onu ıstırabından kurtaramaz veya ıstırabı onun yerine yüklenemez. Onun özgün fırsatı, yükünü taşıma biçimidir. (88)

35. Wie viel ist aufzuleiden! : Halledilecek ne çok acı var! — Rilke — (89)

36. Gözyaşlarımızdan utanmamızın gereği yoktu; çünkü gözyaşları insanın cesaretlerden en büyüğü olan acı çekme cesaretine sahip olduğunun kanıtıdır. Bunu pek azı fark etmiştir. Bazıları utanarak ağladıklarını itiraf ederler. (89)

37. Her kim ki hala yaşıyordur, o halde umutlanmak için sebebi vardır.

38. Was mich nicht umbringt, macht mich starker = Beni öldürmeyen şey güçlendirir. — Nietszche — (92)

39. Was Du erlebst, kann keine Macht der Welt Dir Rauben :Yaşadığın hiçbir güç deneyimlerini senden alamaz. (93)

40. Dünyada iki insan ırkı vardır. Sadece iki: Düzgün insanların oluşturduğu “ırk” ve ahlaksızlarının “ırkı.” İkisi de her yerdeydi, toplumdaki tüm gruplara sızmış haldelerdi. Hiçbir grup tamamen düzgün ya da ahlaksız insanlardan oluşmuyordu. (97)

41. Yıllarca olası tüm ıstırabın sınırlarına ulaştığını düşünen insan artık ıstırabın sıınırı olmadığını ve hala biraz daha hatta daha beter acılar çekebileceğine anlar. (101)

42. Kamptan eve döndükten sonra ise ne güzel anlardan biri, tüm ıstırapların ardından Tanrı’dan başka korkacak hiçbir şeyin kalmadığını fark ettiğin andır. (102)

43. İddia ediyorum ki dünyada en kötü koşullarda bile hayattta kalabilmek için hayatın bir anlamı olduğu bilgisinden daha etkili olabilecek bir şey yoktur. (109)

44. İnsanın gerçekte ihtiyacı olan, gerilimin olmadığı bir durum değil kayda değer bir hedef, özgürce seçilmiş bir görev uğruna uğrai ve mücadeledir. ihtiyaç duyduğu şey, ne pahasına olursa olsun gerilimden kurtulmak değil, onun tarafından karşılanmayı bekleyen potansiyel bir anlamın çağrısıdır. (110–111)

45. Bir mimar zayıflamış bir kirişi güçlendirmek istersei üzerindeki yükü artırarak parçaların birbirine daha sıkı geçmesini sağlar. Terapistler de danışanlarının akıl sağlığını güçlendirmek istiyorlarsa, insanın yaşamındaki anlama yeniden yönelmesi üzerinden bir miktar gerilim yaratmaktan korkmamalıdır.

46. İnsan, acı ve can sıkınıtısı uçları arsında sonsuz bir gidiş gelişe mahkumdur. (112)

47. Hayatın anlamı insandan insana, günden güne ve hatta saatler içinde değişebilir. (114)

48. Halihazırda ikinci kez yaşıyormuşçasına ve ilk seferinde, şimdi olduğu gibi yanlış hareket ermek üzereymişsiniz gibi yaşayın! (114)

49. İnsan olmak her zaman kendi dışında bir şeye veya birine (bu bir anlam veya insan olabilir) işaret etmek veya ona yönelmek anlamına gelir. (116)

50. Sevgi, bir insanı kişiliğinin en derinlerine kadar kavramanın tek yoludur. Kimse başka bir insanın derinliklerini onu sevmediği sürece kavrayamaz. (116)

51. Hayatta çaresiz bir durumla, değiştiremeyeceğimiz bir kaderle karşı karlıya kalmakta da anlam bulunabileceğini hiç unutmamamız gerekir. (117)

52. Bir durumu değiştiremeyeceğimiz zaman kendimizi değiştirmek zorunda kalırız. (117)

53. Günmüzün ruh sağlığı felsefesi, insanın mutlu olması gerektiğini ve mutsuzluğun bir uyumsuzluk sebebi olduğunu vurgular. Bu tür bir değer sistemi, kaçınılmaz mutsuzluğun getirdiği yükün, bu mutsuzluğa dair mutsuzlukla artmasından sorumu olabilir. (119)

54. Cesaretle ıstırap çekmeyi göze almak, son anına kadar hayatın anlamlı olmasını ve bu anlamın sonuna kadar korunmasını sağlar.

55. Varoluşumuzun geçiciliği onu hiçbir şekilde anlamsız kılmaz ama sorumluluk getirir çünkü her şey bizim tamamen geçici olasılıkları farketmemiz ve haayta geçirmemize bağlıdır. (125)

56. İronik olarak, tıpkı korkunun korkulan şeyi geri getirmesi gibi zoraki bir niyet de insanın kuvvetle arzuladığını imkansız kılar. (127)

57. Zevk bir yan etki veya yan üründür ve öyle kalmalıdır; bir hedef haline getrildiği ölçüde kaybolur veya bozulur. (127)

58. Özgürlük son söz değildir. Özgürlük öykünün sadece bir kısmı, hakikatın ise yarısıdır. olumlu yanı sorumluluk olan fenomenin olumsuz yanından bbaşka bir şey değildir. Aslında sorumluluklara göre yaşanmadığı sürece tamamen keyfiyete dönüşerek dejenere etme tehlikesini barındırır. (136)

59. Önemli olan herhangi bir durumda en iyisini yapmaktır. (140)

60. Mutluluğun peşinden koşulmaz, o kendiliğinden ortaya çıkmalıdır. İnsanın, mutlu olmak için bir nedeni olmalıdır ancak neden bulunduğunda insan otomatik olarak mutlu olur. (140)

61. Bir filmi gözünüzde canlandırın: Teker teker binlerce resimden oluşur ve her biri mantıklı ve anlamlıdır. Yine de son kareyi izlemeden filmin anlamını kavrayamayabiliriz ancak her bileşenini, her bir tekil resmi anlamadan da filmi anlamamız mümkün olmaz. Hayat da böyle değil midir? Varsa, hayatın nihai anlamı da sadece ölüm döşeğinde en sonda anlaşılır olamaz mı? Nihai anlam da her bir tekil durumun, bireyin bilgi ve inançlarına en uygun şekilde grçekleştirilmesime bağlı değil midir? (145)

62. Peki insan anlam bulmaya nasıl başlar? Tek yapabileceğimiz, insan hayatının nihai olarak neyle ilgili olduğuna ilişkin sorularına cevap bulan ya da bulmayan insanların hayatlarını incelemektir. — Charlotte Bühler — (146)

63. Umutsuz bir durumun çaresiz bir kurbanı bile, değiştiremeyeceği bir kaderle karşı karşıyayken kendi ötesine geçebilir ve bunu yaparken kendşnş değiştirebilir. kişi sel bir trajediyi bir başarıya dönüştürebilir. (147)

64. Bir kişiyi başka bir kişinin ya da birçok kişinin davranışlarından sorumlu tutmanın hakkaniyetli olmadığını düşünüyorum. Bir Amerikalı kadın bir gün bana şunu sormuştu: “Nasıl hala kitaplarınızın bazılarını Adolf Hitler’in dili olan Almancada yazabiliyorsunuz?” Cevap olarak ona mutfakta bıçak kullanıp kullanmadığını sordum. Ve kullandığını söylediğinde şok olmuş gibi davranarak “Bu kadar katil kurbanlarını bıçaklayıp öldürürken nasıl hala bıçak kullanabilirsiniz?” dedim. Kitaplarımı Almanca yazmama yaptığı itirazdan vazgeçmişti. (151)

65. Hayatı oluşturan her an ölümü de kapsar ve hiçbir an tekrar etmeyecektir. Yine de bu geçicilik, hayatımızın her anınnın değerini bilmemizi sağlamaz mı? (151)

66. Yaşlılara acımak için bir neden yoktur. Aslında gençlerin onları kıskanmaları gerekir. Yaşlıların geleceğe dair fırsatları ve olanakları olmadığı doğrudur ama onlarda bundan fazlası vardır. Gelecekteki olasılıklar yerine geçmişteki gerçekliklere, yani yerine getirdikleri potansiyeller, doldurdukları anlamlar, hayata geçirdikleri değerlere sahiptirler. Hiç kimse ve hiçbir şey bunları geçmişten söküp alamaz. (152)

67. Set omnia praeclara tam difficilia quam rara sunt : Güzel olan her şey nadir olduğu kadar da güçtür. — Spinoza — (154)

68. İki şekilde uyanık olalım: Auschwitz’ten beridir insanın neler yapabileceğini biliyoruz. Hiroşimadan bu yana ise neyin tehlikede olduğunu. (155)

🍀Bu yazıyı 0–50 👏🏻arasında değerlendirmeyi unutmayın lütfen!

🍀Sizin en çok sevdiğiniz alıntı hangisiydi? Veya en çok sevdiğiniz ve burada alıntılarını görmek istediğiniz kitaplar hangileri? Yorumlarda buluşalım.

🍀Daha fazla konuyla alakalı video ve yazılar için INSTAGRAM sayfamı takip edebilirsiniz.

🍀Ayrıca bu hesapta yayınlanan bütün yazılara İÇİNDEKİLER kısmından ulaşabilirsiniz.

❤️Kendinize iyi bakın 🤗Hoşçakalın👋🏻

--

--

Feyza Betül Bal

Bunları Biliyor musunuz? / Kitap Alıntıları - İncelemeleri/ Film-Dizi-Anime Replikleri VE DAHA FAZLASI...